Gençlerde HIV artış gösteriyor

Rakamlar, Türkiye’de HIV/AIDS artışındaki hızın ciddi boyutlarda olduğunu gösteriyor. 2010 yılında yeni vaka sayısı 589 iken, bu sayı 2012’de 1068’e ulaştı. HIV ile enfekte olanların %26’sı 15-29 yaş aralığında. Bu yaş aralığı için son 5 yıl değerlendirildiğinde oranın 2007’den 2012’ye kadar %86 arttığı görülüyor. Pozitif Yaşam Derneği, Ulusal Gençlik Parlamentosu, Toplum Gönüllüleri Vakfı, Türk Tıp Öğrencileri Birliği ile Habitat Kalkınma ve Yönetişim Derneği, 1 Aralık Dünya AIDS Günü’nde rakamlardaki tırmanışa ve yapılabileceklere dikkat çekmek amacıyla bir toplantı düzenledi. Tanı ve tedavideki gelişmeler sayesinde hastalığın hızı dünya genelinde azalmışken, Doğu Avrupa ve Orta Asya ülkelerinde yeni vaka sayısında ciddi artış var ve bu durum ülkemize de yansıyor. Dünyada HIV tanısı alan her 10 kişiden 4’ü 20 ila 30 yaş arasında. Marmara Üniversitesi Tıp Fakültesi, Enfeksiyon Hastalıkları Anabilim Dalı’ndan Prof. Dr. Volkan Korten, “Sorun Türkiye'de önemli ölçüde gençleri etkiliyor, yakın dönemde tanı alan 10 HIV pozitif hastanın 3’ü 20-30 yaş aralığında” dedi. Türk gençlerinin HIV/AIDS hakkında yeterli bilgi ve bilinçten uzak olması da işin bir başka olumsuz yanı. Zira 10 gençten 9’u HIV’in ne demek olduğunu bilmiyor, 3 gençten 2’si HIV ile yaşayan kişilerle aynı ortamda bulunmaktan çekiniyor. Gençlerin kendilerini tehdit eden durum hakkında bu kadar bilgisiz olması nasıl açıklanabilir? Prof. Korten’in yorumu: “Bu; gençlerin cinsel açıdan aktif olmaya başladıklarında cinsel yolla bulaşan hastalıklar konusunda yeterli eğitim almadıkları anlamına geliyor. Okulda ve okul dışı yaşamda bu grubu hedefleyen bir bilgi aktarımı ve davranış değişikliğine yol açacak programlar çok yetersiz. Günümüzde bilgiye ulaşmak çok kolay olsa da bilginin doğru ve güvenirliği yüksek bir kaynaktan geldiğinin teyit edilmesi gibi sorunlar sürüyor.” ÖNYARGILAR VE AYRIMCILIK SORUNU KÖRÜKLÜYOR Pozitif Yaşam Derneği İletişim Sorumlusu Çiğdem Şimşek İşçi ise HIV/AIDS’deki artışın ve bilinç seviyesindeki yetersizliğin nedenlerini, “Türkiye’de HIV’in bir sağlık sorunu olarak kabul edilmemesi, istenilen düzeyde kayıt ve izleme sisteminin olmaması, önyargılar, eğitim yetersizliği, medyanın önyargıları körükleyici tutumu ve ulusal bir eylem planının bulunmaması” şeklinde açıkladı. Devlet ve sivil toplum kuruluşlarının HIV’in bulaş yollarını ve korunma şekillerini etkin şekilde anlatacak programlara yer vermesi gerektiğini vurgulayan Prof. Korten’in çözüm önerileri şöyle: BAKANLIKLARA VE STK’LARA ÖNEMLİ GÖREVLER DÜŞÜYOR “Yüksek riskli gruplara ulaşacak ve test yaptırma oranını yükseltecek programlar geliştirilmeli. Bulaşın çok önemli bir kısmını hastalığının farkında olmayan kişiler oluşturduğundan, test yaptırma oranlarını arttırarak bunların hızla tedavi altına alınması ve bulaş riskinin azaltılması amaçlanmalı. Dünyanın birçok bölgesinde hastalık hız kesmişken, etrafımızdaki ülkelerde ciddi boyutta artış gözlendiğinden bu ülkelere iş veya turistik amaçla giden, çoğu da gençlerden oluşan kişilerin özellikle bilgilendirilmesine ihtiyaç var. Burada bakanlıklar, meslek kuruluşları ve sivil toplum örgütlerine önemli görevler düşüyor. Ayrıca etkin bir medya katılımına da ihtiyaç var.” CİNSELLİĞİNİZİ YAŞARKEN SAĞLIĞINIZI İHMAL ETMEYİN Önyargılar ve ayrımcılığın HIV/AIDS artışındaki önemli etkenlerden olduğunu, önyargıları ise ancak doğru bilginin yıkabileceğini belirten Çiğdem Şimşek İşçi de, “Gençlerin bilinçlendiği, korunmasız cinsel ilişkiyi hayatlarından çıkardığı ülkelerde HIV yayılması geriliyor” dedi ve gençlere çağrıda bulundu: “Cinsel eğitim eksikliği ve önlem alınmaması HIV’in daha kolay ve hızlı yayılmasına neden oluyor. Cinsel sağlık konusunda bilgilenmeye bakın ve her durumda mutlaka korunun. Doğru teşhis ve kesin bilgi için konunun uzmanına danışmaktan çekinmeyin. Cinselliğinizi yaşarken sağlığınızı ihmal etmeyin, kendinizi önemseyin ve test yaptırmaktan çekinmeyin.” bJi8l1j AYRIMCILIK ÖNLENMEZSE YAYILIM ENGELLENEMEZ Birleşmiş Milletler HIV/AIDS Ortak Programı (UNAIDS), HIV ile yaşayanlara karşı ayrımcılık önlenemezse, yayılımın da engellenemeyeceğini savunuyor. Çünkü ayrımcılık kısır döngü yaratıyor, önyargılar ve ayrımcılık; testten kaçınmaya, testten kaçınma, kişinin HIV ile enfekte olduğunu bilmemesine; bu da yayılımın katlanarak artmasına yol açıyor. İÇSELLEŞTİRİLMİŞ DAMGALAMA TEDAVİYİ ÖNLÜYOR HIV ile yaşayan bireylerde, ‘içselleştirilmiş damgalama’ denen, kişinin kendi kendini suçlamasının ve toplumsal hayattan izole etmesinin önemli bir sorun olduğuna dikkat çeken Pozitif Yasam Derneği Başkan Yardımcısı Sosyolog Pınar Öktem, içselleştirilmiş damgalamanın kişinin tedaviyi reddetmesine bile neden olduğunu söyledi. Önyargılarla mücadelede eğitimin önemine vurgu yapan Öktem, “HIV ile yaşayanlar için ayrımcılığı önleyici yasaların yapılmasını ve uygulatılmasını birincil ihtiyaç olarak görüyoruz” dedi.