AIDS`e patent koydular Bir çok konuda olduğu gibi AIDS konusunda da dünyadaki farklı bölgeler arasında inanılması güç boyutlarda eşitsizlik hüküm sürmektedir. 2001 yılında, sanayileşmiş ülkelerde 500.000 kişinin tedavi olanaklarından yararlandıkları ve bu ülkelerde bir yıl içinde AIDS nedeniyle 25.000 ölüm saptandığı belerlenirken; Sahraaltı Afrika ülkelerinde sadece 30.000 kişi tedavi görmekte ve bu yörede, aynı zaman diliminde 2.2 milyon kişinin AIDS`ten yaşamını yitirdiği hesaplanmaktadır.
AIDS tedavisinde artık ellerimiz-kollarımız tamamen bağlı değil. Ancak pahalı tedavi protokollerinden, özellikle gelişmekte olan ülkeler yararlanabiliyor mu?
400 MİLYAR EURO`LUK PAZAR Günümüzde dünya ilaç endüstrisinin yıllık iş hacmi 400 milyar Euro olarak hesaplanmaktadır. Buna karşılık 2000`li yıllara gelindiğinde, bulaşıcı hastalıkların en sık görüldüğü Afrika kıtasının, pazarın sadece yüzde 1.3`ünden pay alabildiğini biliyoruz. Ayrıca, ilaç üreticileri, pazar ekonomisinin kuralları gereği, tüketim olanakları fazla olan bölgelere yanıt vermeye çalışmakta. Bu politikaların sonucu gelişmiş ülkelerin sağlık sorunları olan deprasyon, obezite, kanser, perkinson, alzheimer gibi alanlarda araştırma geliştirme çalışmalarını yoğunlaştırırken, örneğin sıtma, uyku hastalığı gibi Afrika`da yaygın olarak görülen parazit hastalıkları konularında yeni ilaç geliştirilmesine ait bir çaba sarfedilmemektedir.
Nitekim 1975-1997 yılları arasında geliştirilen 1233 yeni molekülün sadece 11 tanesinin tropikal hastalıklar ile ilgili olduğu görülmektedir. Dünyada tüm AIDS hastalıklarının büyük bölümünü bünyesinde barındıran Afrika kıtasındaki olgulardan bugün için sadece yüzde 4 anti-retroviral tedavisinden yararlanabilmektedir.
2 Temmuz 2002 tarihinde, Dünya Sağlık Örgütü`nün (DSÖ) AIDS ile ilgili bürosu olan UNAIDS tarafından yapılan açıklamada, gelişmekte olan ülke hastalarının sadece 230.000`inin bu olanaktan yararlanabildiği; ve bu sayının yarısını Brezilyalı hastaların oluşturduğu bildirilmiştir. BREZİLYA ÖRNEĞİ Çeşitli ülkelerin AIDS tedavisi için izledikleri politikalara bakıldığı zaman gerçekten de Brezilya`yı yetkililerin örnek bir yaklaşımda bulundukları ve bu ülkelerdeki tüm hastaların ücretsiz tedaviden yararlandıkları görülmektedir.
1988 yılında, Brezilya parlementosun da yapılan bir yasa değişikliği ile, sağlık konusunun da devlet güvencesinde bir hak olduğu kabul edilmiş ve çok uluslu ilaç şirketlerinin (ÇUİŞ) dayattığı patent hakkı bir kenara bırakılarak, acil durumlarda ülke gereksinimlerini karşılamak amacıyla jenerik ilaç üretiminin yerel olanaklarla gerçekleştirilmesi yasalaştırılmıştır. Bu gelişme karşısında ABD, 8 Ocak 2001 tarihinde, Dünya Ticaret Örgütü`ne (DTÖ) başvuruda bulunarak, Brezilya hükümetini TRIPS anlaşmalarına uymamakla suçlamış ve yerel üretimin durdurulmasını istemiştir.
HEDEF HİNDİSTAN Aslında, çokuluslu ilaç şirketlerinin (ÇUİŞ) ilk sıradaki düşmanı Brezilya değildir; bu kuralları açısından, tüm dünyaya kötü örnek olan en zararlı hedef Hindistan`daki Chemical, Industrial and Pharmaceutical Laboratories(Cipla) ilaç fabrikasadır. Bu ülkelerde geçerli olan yasalara göre, patent hakkı, ürünleri değil sadece üretim yöntemlerini kapsamakta olup, Cipla firması bazı yönetim değişiklikleri ile, pahalı birçok ilacı çok ucuza yerel olanaklarla yıllardan beri üretmektedir. Günümüzde Viagra`nın kopyası olan Erecto, Prozac`ın kopyası olan Nuzac örneklerinde olduğu gibi, yaklaşık 400 ilacın üretildiği Cipla fabrikalarında, AIDS`nin tedavisi için gerekli moleküller Batı ülkelerindeki fiyatın 1/40 oranında daha ucuza üretilmekte. Diğer bir hesaplama ile aylık ilaç tutarı hasta başına 1200 Euro yerine, 30 Euro`ya gelmektedir. İşte tedavi giderlerindeki bu uçurum, 1998 yılında dünyada en fazla AIDS hastasına sahip olan Güney Afrika hükümetinin ülkedeki 4 milyon hastaya gerekli ilaçları Hindistan ve Brezilya gibi ülkelerdeki üreticilerden satın almak için girişimde bulunması üzerine su yüzüne çıkmıştı.
Sonuçta 41 ÇUİŞ, 5 Mart 2001 tarihinde Güney Afrika Sağlık Bakanlığı`na karşı yasal yollara başvurarak, bu alımları durdurmaya çalışmıştır. Pretoria yüksek mahkemesinde henüz dava sonuçlanmadan, Dünya Sağlık Örgütü`nün (DSÖ) baskılarının yanı sıra birçok Batı ülkesindeki sivil toplum örgütünün de seslerini yükseltmeleri sonucu, ÇUİŞ`i, anti-retroviral ilaçların fiyatlarını geliştirmekte olan ülkelere uygulanması koşulu ile yüzde 80 oranında düşürdüklerini ilan etmişlerdir. İlaç üreticilerinin aldıkları bu kararda, baskıların yanı sıra, elbette Kuzey-Güney ülkeleri arasındaki ekonomik uçurumun gittikçe büyümesi ve sonuçta adeta geri tepen bir silah gibi, gelişmekte olan ülkelerin (!) AIDS gibi bir hastalığa teslimiyetinin, gelecekte sanayileşmiş ülkeler için büyük sorun yaratacağı gerçeği yatmaktadır.
BİLİNEN 1429 HASTA VAR Bugün için ülkemizde olgu sayısı 1429 olarak bildirilmektedir. Bu sayının gerçeği ne denli doğru yansıttığı tartışma konusudur. Ancak kısıtlı sayıda olgularda tedavi konusunda yaşananlar, gelecek açısından yaşananlara ışık tutmalıdır; Her ne kadar AIDS tedavisi giderleri sosyal güvencesi olan olgular (SSK, Emekli Sandığı, Bağkur ve Yeşil Kart) için karşılanmakta ise de, bu tip bir olanağı olmayan hastalar tedaviden yararlanmamakta, ayrıca kurumların hiçbirisi, tedavinin etkinliğini izlemek için belirli aralıklarla yapılması gereken virolojik ve immünolojik testleri karşılamamaktadır. Henüz kısıtlı sayıda olgu ile, yolun başında sayılırız. Ulusal AIDS komisyonu bir an önce gelecek için kararlar alarak ülkemize özgü stratejileri belirlemek, dünyadaki çeşitli ülkelerin örneklerinden hareketle HIV/AIDS hastalarının tanı, tedavi ve izleme giderleri konusunda ne tür bir yol izleneceğini saptamak durumundadır. Ayrıca, hastaların eğitim ve iş alanlarındaki sorunları yasalarla güvence altına alınarak, bu kişilerin toplumdan soyutlanıp gizlenmelerine yol açacak her türlü uygulamanın ortadan kaldırılması gerekmektedir. AIDS`İN TEDAVİSİ AIDS tedavisi denildiğinde, 1997 yılından başlayarak gündemde olan üçlü tedavilere değinmek uygun olacaktır.
O tarihe kadar HIV`e karşı kullanılan tüm anti-retroviral ilaçlara karşı, etkenin kısa sürede direnç geliştirdiği gözlenmiş iken, virisün çoğalmasını çeşitli aralıklarla kesintiye uğratan üç farklı gruptan ilacın birlikte kullanımı ile (üçlü tedavi) AIDS`in ilerlemesinin durdurulduğu; kandaki virüs miktarının süratla en aza indirildiği saptanmıştır. Pahalı (Aylık tutarı 1200 Euro kadar), kullanım şeması karşılık ve yan etkileri bol olmasına ragmen, hastalıkta ölümü tamamen ortadan kaldıran bu tür bir tedavi protokolü, birden bire AIDS`i ölümcül bir hastalık olmaktan, yaşam boyu ilaç kullanımını gerektiren bir tür kronik hastalığa dönüştürmüştür. (Bu arada ne yazık ki Eylül 2002 döneminden başlayarak, çok düşük oranlarda da olsa ve uygulama hatasına bağlı olarak, üçlü tedaviye direnç sorununun ortaya çıktığı olgular bildirilmeye başlanmıştır.) TRIPS ANLAŞMASI Bu noktadan hareketle, Kasım 2001`de Daho`da gerçekleştirilen DTÖ toplantısında ilk kez sağlık sorunları ele alınmış ve TRIPS kurallarının halk sağlığını korumak açısından bir engel oluşturulmaması önerilmiştir. Aslında bu durum DSÖ toplantıları için oldukça önemli bir gelişmedir ve sonuçta sağlık konusunun ticaretin önüne geçmemesi ilkesi benimsenmiş, ilaçların diğer sanayi ürünlerinden farkı vurgulanmıştır. Aynı tarihlerde DSÖ`nün makro ekonomisinden sorumlu olan, Harvard Enstitüsü direktörü Jeffrey Sachs, AIDS pendemisinin kontrol altına alınabilmesi için beş yıl süreyle, yılda 10 milyar Euro`ya gereksinim olduğunu, ve bu miktarın, G8 ülkelerinin brüt ulusal üretimlerinin ancak yüzde 0,05`inin oluşturduğunu açıklamıştır. Ne yazık ki bu açıklamanın kabul görmesinden bir yıl sonra, ayrılması gereken paranın sadece yüzde 5`inin (500 milyon Euro) gündeme geldiğini belirten sivil toplum örgütleri, verilen bu sözün tutulmadığı her gün için, AIDS`den ölen 10.000 kişinin varlığına dikkat çekmişlerdir.
Nitekim 7 Temmuz 2002`de Barselona`da gerçekleştirilen 14. Uluslararası AIDS konferansanın açılış konuşmasını yapan UNAIDS Başkanı Peter Piot, G8`lerin sözlerinde durmadıklarını, ilaç fiyatlarındaki indirime rağmen, serapoziflerin büyük kısmının tedavi olanaklarından hala yararlanamadıklarını, silahlanmaya ayrılan paranın yüzde 1`i ile AIDS ile mücadelede başarıya ulaşabileceğini belirterek, sanayileşmiş ülkeleri sorumsuzlukla suçlamıştır. Prof. Dr. Selim Badur(AIDS Savaşım Derneği Başkanı)